Морган Райс - Kahramanların Görevi стр 10.

Шрифт
Фон

MacGil, “En verimli çağımdayken kendime bir halef seçmemi mi istiyorsun?” diye sordu.

Şaşıran Kelvin, “Saygısızlık etmek istemiştim, Lordum” dedi.

MacGil elini kaldırdı. “Geleneği biliyordum. Doğrusu, ben de bugün bir isim vermeyi düşünüyordum.”

Firth, “Kim olduğunu önce bize söylemeniz mümkün mü?” diye sordu.

Kaşlarını çatarak adama bakan MacGil sinirlenmişti. Bu geveze herife hiç güvenmiyordu.

“Zamanı geldiğinde öğrenirsin.”

Ayağa kalkan MacGil’e odadaki herkes eşlik etti. Eğilerek onu selamladıktan sonra hızla odadan ayrıldılar. MacGil uzun bir süre yerinden kıpırdamadan düşüncelere daldı. İşte böyle günlerde kral olmaktan nefret ederdi.

Tahtından inen Macgil’in botlarının çıkardığı sesler odada yankılandı. Meşe kapıyı tek başına açtıktan sonra, yandaki başka bir kapıdan içeri girdi.

Girdiği bu rahat odanın sunduğu sessizlik ve huzuru her zaman memnuniyetle karşılardı. Yüksek ve kemerli bir tavana sahip bu odanın uzunluğu baştan sonra en fazla otuz metreydi. Duvarların birindeki küçük bir vitray haricinde odanın tamamı taştandı. Vitrayın sarı ve kırmızı camından içeri akan ışıklar bomboş odadaki tek bir cismi aydınlatıyorlardı.

Hanedan Kılıcı.

Kılıç, odanın tam ortasındaydı. Yerleştirildiği demir ayaklı masanın üzerine, karşısındakini baştan çıkarmaya çalışan bir kadın gibi uzanmıştı. MacGil çocukluğundan beri yaptığı gibi ona yavaşça yaklaştıktan sonra, etrafından dönerek, incelemeye başladı. Hanedan Kılıcı. Tüm krallığın gücünü aldığı bu efsanevi kılıç, bir nesilden diğerine aktarılırdı. Onu yerinden kaldıracak güçte olacağı söylenen Seçilmiş Olan’ın, ömrünün sonuna kadar tüm krallığı yöneteceğine, ayrıca Halka’yı iç ve dış, tüm tehlikelerden koruyacağına inanılırdı. Büyürken hakkındaki efsaneleri dinlemeyi çok sevdiği bu kılıcı, kral olduğu zaman kaldırmayı denemişti. Sadece MacGil soyundan gelen kişilerin el sürmesine izin verilen bu efsanevi kılıcı, kendisinden önceki tüm krallar gibi o da yerinden hareket ettirememişti. Oysaki bu güce sahip olduğundan ve bu görev için seçilenin kendisi olacağından çok emindi.

Fakat yanılmıştı. Tıpkı kendinden önceki tüm MacGil’ler gibi. Ve sanki bu başarısızlığı, yıllar içinde tüm krallığına bir leke gibi sürünmüştü.

Şimdiye kadar kimsenin yapısını anlayamadığı gizemli bir metalden yapılmış olan kılıcı dikkatli inceledi. Kökeni ise hepten belirsiz olan bu kılıç için kimileri bir deprem sırasında yeryüzünden yükseldiğini söylerlerdi.

MacGil için bu kılıca bakmak her zaman acı verici bir deneyimdi. Belki iyi bir kraldı; fakat kesinlikle Seçilmiş Olan değildi. Halkı da bunu bilirdi. Düşmanları da. Ne kadar iyi bir kral olursa olsun, asla Seçilmiş Olan olamayacaktı.

Zaten olsaydı, sarayındaki huzursuzluğun ve ona karşı hazırlanan entrikaların epey azalacağından şüphesi yoktu. Halkı ona daha fazla güvenirken, saldırmak, düşmanlarının aklına bile gelmeyecekti. İçten içe kılıcın ortadan kaybolmasını ve bu efsanenin unutulmasını istiyordu. Ancak bunun asla gerçekleşmeyeceğinin de farkındaydı. İşte efsaneler güçlerini de, lanetlerini de bundan alırlardı. Bir ordudan bile güçlü oluşlarından.

En az bininci kez kılıcı inceleyen MacGil, her zamanki gibi onu yerinden kaldıracak kişinin kim olduğunu merak etti. Onun kanından gelen kim böylesi bir güce sahip olacaktı? Kendine bir halef seçmesi gerektiğini hatırlayan MacGil, acaba içlerinden birinin yazgısında bu kılıcı kaldırmak var mıdır, diye düşündü.

Aniden, “O kılıcın yükü çoğu ağırdır.” diyen bir ses duydu.

Hızla o yöne dönen MacGil, küçük odada başka birinin daha olmasına şaşırmıştı.

Argon kapının yanında dikiliyordu. Sesi duyduğu an kime ait olduğunu anlayan MacGil, toplantıya zamanında gelmeyen Argon’a kızgın olmasına kızgındın, ancak adamın bu ani belirişi karşısında memnun olmuştu.

MacGil, “Geç kaldın” dedi.

Argon, “Senin zaman kavramın bana bir şey ifade etmiyor” diye cevapladı.

MacGil bakışlarını tekrar kılıca döndürdü.

MacGil içten bir sesle“Onu kaldırabileceğimi hiç düşünmüş müydün?” dedi. “Kral olduğum o gün?”

Argon kesin bir sesle, “Hayır” dedi.

MacGil dönerek, adama baktı.

“Kaldıramayacağımı biliyordun değil mi? Bunu öngörmüş müydün?”

“Evet.”

MacGil bunun üzerine düşünmeye başladı.

“Bu kadar net cevaplar verdiğin zamanlar bir tedirginlik hissediyorum. Normalde böyle değilsindir.”

MacGil, sessizliğini koruyan Argon’un cevap vermeyeceği anladı.

MacGil, “Bugün varisimi belirliyorum” diye devam etti. “Onu böylesi bir günde belirlemek bana manasız geliyor. Bir kralın çocuğunun düğünden alacağı zevki ortadan kaldırıyor.”

Argon, “Belki bir kralın böylesi şeylerden fazla zevk almaması gerekir” diye cevapladı.

Kendini savunmaya çalışan MacGil, “Fakat hüküm süreceğim yıllar henüz çok fazla” dedi.

Argon, “Belki sandığın kadar fazla değildir” dedi.

Meraklanan MacGil dikkatle Argon’a baktı. İma ettiği bir şey mi vardı?

Ancak Argon konu hakkında başka bir şey demedi.

“Altı çocuk. Sence hangisini seçmeliyim?” diye sordu MacGil.

“Bana neden soruyorsun ki? Seçimini çoktan yaptın.”

MacGil ona baktı. “Sezgilerin fazla kuvvetli. Evet, bir seçim yaptım. Fakat yine de senin ne düşündüğünü öğrenmek istiyorum.”

“Bence bilgece bir tercihte bulundun” dedi Argon. “Fakat unutma; bir kral mezarından yönetemez. Sen istediğin kadar seçimini yapmış ol, son kararı verecek olan kaderdir.”

MacGil içten bir şekilde, “Yaşayacak mıyım, Argon?” diye sordu. Önceki gece onu uykusundan kaldıran dehşet verici kabusu gördüğünden beri bu soruyu sormak istemişti.

“Kabusumda bir karga vardı” diye devam etti. “Birden ortaya çıkarak, tacımı çaldı. Ondan sonra gelen başka bir karga ise beni havalandırıp, uzaklara götürmeye başladı. Arkamı dönüp baktığım zaman, tüm krallığımın yerle bir olduğunu gördüm. Ben oradan uzaklaşırken, her yer siyaha bürünmeye başlamıştı.”

Bir cevap vermesini beklediği Argon’a, yaşaran gözleriyle baktı.

MacGil, “Bu sadece bir rüya mıydı? Yoksa bir anlamı var mı?” diye sordu.

“Rüyalar her zaman bir rüyadan fazlasıdır, öyle değil mi?”

Bunu duymak MacGil’i mahvetti.

“Bana en azından tehlikenin nereden geleceğini söyle?”

Argon ona doğru yaklaşarak doğrudan gözlerinin içine baktı. Adamın bakışları o kadar kuvvetliydi ki, MacGil kendini sanki birinin gözlerine değil de, bambaşka bir alemin içine bakıyormuş gibi hissetti.

Kulağına doğru eğilen Argon, şunları fısıldadı, “Her zaman olduğu gibi, sandığından daha da yakın birinden.”

4

Thor, yolda yalpalayarak ilerleyen bir at arabasının arkasındaki samanların içine saklanmıştı. Dün gece yola ulaşmayı başarmış ve saatlerce saklanabileceği büyüklükte bir at arabasının geçmesini beklemişti. O beklerken havanın kararmış olması, kimseye görünmeden samanların içine atlamasını hayli kolaylaştırmıştı. Şansına arabanın sürücüsü onu fark etmemişti. Thor bu aracın doğrudan Kraliyet Sarayı’na gidip gitmediğinden emin olmasa bile en azından o yöne doğru gittiğini biliyordu. Hem ayrıca epey büyük olan bu arabanın yolunun her halükarda oradan geçeceğini farz etmek, yanlış olmazdı.

Yol boyunca gözüne uyku girmeyenThor, devamlı Sybold ile olan karşılaşmasını düşünüp durdu. Ayrıca Argon’u da tabii. Ve onu bekleyen kaderini. Geride bıraktığı evini. Annesini. Sanki evren onun isteklerine cevap vermiş ve onu, köyde yaşamaktan başka bir kaderin beklediğini göstermişti. Ellerini başının altına alarak, yırtık brandanın altından gökyüzünü izlemişti. Bunca uzakta olmalarına rağmen var güçleriyle parlayan yıldızlara bakmıştı.

Ваша оценка очень важна

0
Шрифт
Фон

Помогите Вашим друзьям узнать о библиотеке

Скачать книгу

Если нет возможности читать онлайн, скачайте книгу файлом для электронной книжки и читайте офлайн.

fb2.zip txt txt.zip rtf.zip a4.pdf a6.pdf epub ios.epub fb3

Популярные книги автора