Морган Райс - Şövalyelerin Mızrak Dövüşü стр 6.

Шрифт
Фон

Strom, ağabeyinin talimatlarını takip ederek hareket geçti, fikrini kabul etse de etmese de hemen davrandı. Erec gemiyi diğerlerinin yanına götürürken Strom bir tırabzandan diğerine atladı. Diğer gemiye çıkınca emirleri yağdırmaya başladı ve adamlar hemen harekete geçtiler. Hepsi sırayla gemiyi terk edip Erec'inkine atladı.

Erec, gemilerin ayrıldığını gördüğü için endişelendi.

"İplere!" diye bağırdı Erec adamlarına. "Kancaları kullanın- gemileri bir arada tuttu!"

Adamları emirleri takip ederek geminin yanına koşuştular, ipli kancaları kaldırıp havaya attılar ve yanlarındaki gemiye fırlatıp tüm güçleriyle çekerek gemilerin birbirlerinden ayrılmasını durdurdular. Bu hareketleri, süreci hızlandırdı, onlarca adam bir tırabzandan diğerine geçip gemilerini terk ederken aceleyle silahlarını tutuyorlardı.

Onları kontrol eden Strom emirler yağdırırken, tüm hepsinin gemiyi terk etmesini ve güvertede kimsenin kalmamasını sağlamaya çalışıyordu.

Strom Erec'in bakışlarını yakaladı, onu onaylıyordu.

"Gemideki erzakları ne yapalım?" diye bağırdı Strom sesi yankılanıyordu. "Ya fazla cephanelik?"

Erec kafasını salladı.

"Bırak kalsın," diye cevap verdi. "Sadece arkayı tutup gemiyi yok et."

Erec döndü ve pruvaya koşarak donanmayı yönlendirirken hepsi onu takip etti ve dar geçitte arkasından geldiler.

"TEK SIRA!"

Tüm gemiler, nehir en dar noktasına geldiğinde arkasına dizilmişti. Erec donanmasıyla beraber ilerlerken, geriye baktı ve İmparatorluk donanmasının arayı hızla kapattığını ve belki sadece yüz metre uzaklarında olduğunu gördü. İmparatorluk birliklerindeki adamlar yaylarını çıkarıp oklarını hazırlayıp ateşe verdiler. Aralarındaki mesafenin saldırı için makul sınırlara geldiğini ve kaybedecek zamanları olmadığını biliyordu.

Strom'un gemisi, donanmadaki sonuncusu tam en dar noktaya girdiğinde "ŞİMDİ!" diye bağırdı Erec Strom'a.

Erec'i izleyip bekleyen Strom kılıcını kaldırıp gemiyi Erec'in gemisine bağlayan ipleri kesti ve aynı anda Erec'in yanına gelecek şekilde tırabzanlardan atladı. Terk edilmiş gemi tam en dar bölüme geldiğinde kesmişti ipleri, gemi dümensiz şekilde hareket etmeye başladı.

"YANA ÇEVİRİN!" diye emretti Erec adamlarına.

Adamlar uzanıp geminin artık sadece bir yanında kalan ipleri tuttular ve olabildiğince kuvvetli bir biçimde çektiler. Gemi, korkunç sesler çıkarıp yavaşça yana doğru, akıntının aksi istikametine döndü ve nihayet akıntıyla taşınıp iki nehir kıyısındaki kayalıklara oturdu. Yükselen sesler arasında çatırdamaya başladı.

"DAHA SERT ÇEKİN!" diye bağırdı Erec.

Hiç durmadan iplere abanan adamlarına eşlik etti Erec, tüm güçleriyle çekerken hepsi inliyordu. Yavaşça gemiyi döndürmeyi başardılar, sıkı sıkı tutarak kayalıklara oturduğu yere daha sıkı yerleşmesini sağladılar.

Gemi kayalıklara tam oturup hareket etmeyi kesince Erec nihayet tatmin oldu.

"İPLERİ KESİN!" diye bağırdı, bunu ya şimdi yapacaklardı ya da asla, kendi gemisinin gücünü yitirdiğini hissediyordu.

Erec'in adamları, kalan ipleri kesip gemiden kurtardılar, ne bir saniye geç ne bir saniye erken.

Terk edilen gemi çatırdayarak çökmeye başladı, enkazı nehri sıkı sıkıya kapattı ve bir an sonra gök, Erec'in donanmasının üstüne yanarak inen İmparatorluk oklarına ev sahipliği yaparken karardı.

Erec adamlarının zarar görmeyecekleri şekilde tam zamanında çekilmelerini sağladı, oklar Erec'in donanmasına yirmi metre kala terk edilmiş gemiye isabet ettiler ve böylece geminin alev alması görevine hizmet ederek İmparatorluk'la aralarında bir engel daha oluşturdular. Şimdi nehir geçilmez durumdaydı.

"Tam gaz ileri!" diye bağırdı Erec.

Donanması tam süratle ilerleyip rüzgarı arkalarına aldı, oluşturdukları engelle aralarındaki mesafeyi açıp gittikçe kuzeye ilerleyerek İmparatorluk oklarının onlara zarar veremeyeceği uzaklığa gittiler. Ateşli oklardan oluşan bir başka yaylım ateşi geldi ve hepsi suya düştü, bu olurken suya çarpan oklar tıslayarak söndü.

Denizde ilerlemeye devam ederken Erec pruvada durup, yanan geminin önünde İmparatorluk donanmasının zorunlu duruşunu keyifle izledi. İmparatorluk gemilerinden biri alevli engeli aşmaya çalıştı fakat tüm çabalarının sonunda gemi alev aldı ve içindeki yüzlerce İmparatorluk askeri alevlerce yutulurken güverteden aşağı atladılar. Alev topuna dönen gemileri de enkaz halinde denizin dibini boyladı. Bu manzaraya bakarken Erec, İmparatorluk'un daha günler boyunca onlara engel olamayacağını anladı.

Erec omuzunda güçlü bir el hissedince döndü ve yanında ona gülümseyerek duran Strom'u gördü.

"İlham verici stratejilerinden biri daha," dedi.

Erec ona gülümsedi.

"İyi işti," diye cevapladı.

Erec döndü ve geride kalan nehir kaynağına baktı, sular her taraftan akıyordu, henüz tam olarak rahatlamamıştı Erec. Bu savaşı kazanmışlardı ama önlerinde belirecek engellerin nele olduğunu kim bilebilirdi?

BEŞİNCİ BÖLÜM

Altın kıyafetlerini kuşanmış olan Volusia, konuşma kürsüsünde boylu poslu duruyor, kendine methiye olsun diye yaptırdığı yüzlerce merdiven basamağının en tepesinden aşağı doğru kollarını açarak bakıp anın keyfini çıkarıyordu. Başkentin sokakları göz alabildiğine insanlarla doluydu, İmparatorluk vatandaşları, askerleri, yeni kulları önünde eğiliyor, şafak sökerken başlarını yere getiriyorlardı. Hep bir ağızdan yumuşak ve süregelen sesler çıkararak Volusia'nın başlattığı sabah tapınışına katılıyorlardı. Kumandanları ve danışmanlar halka öğütlemişlerdi bunu: ya ona tapınacaksınız, ya da ölümü tadacaksınız. Ona buna mecbur oldukları için tapındıklarını biliyordu ancak kısa süre sonra tüm bildikleri bu olacağı için ona tapınacaklardı.

"Volusia, Volusia, Volusia," diye mırıldandılar. "Güneş tanrıçası, yıldızların tanrıçası. Okyanusların annesi ve güneşin habercisi."

Volusia önündeki manzaraya bakıyor yeni şehrine hayran kalıyordu. Her yerde, adamlarına talimat verdiği şekilde dikilen altından heykelleri vardı. Başkentin her köşesinde mutlaka biri altın rengiyle göğe yükseliyordu. Baktıkları her yerde mecburen onu görecek, ona tapınacaklardı.

Nihayet tatmin olmuştu. Sonunda, kaderinde yazılı olan Tanrıça haline gelmişti.

Sesler, ona adanan tüm sunaklarda yanan esanslar havayı dolduruyordu. Erkekler, kadınlar ve çocuklar omuz omuza kalabalıkta sokakları doldurmuş, önünde eğiliyorlarken bunu kesinlikle hak ettiğini düşünüyordu. Buraya kadar uzun bir yolculukla gelmişti, başkente kadar ilerlemiş ve burayı alıp ona karşı gelen İmparatorluk ordularını yok etmeyi başarmıştı. Şimdi nihayet başkent onundu.

Başkent ona aitti.

Elbette danışmanları aksini düşünse de Volusia ne düşündüklerini pek umursamıyordu. Yenilmez olduğunu, cennetle dünya arasında bir noktada bulunduğunu ve bu dünyadaki hiç bir gücün onu yok edemeyeceğini biliyordu. Sadece korku salmakla kalmıyordu, tüm bunların sadece bir başlangıç olduğunu biliyordu. Daha fazla güç istiyordu. İmparatorluk'un her köşesini ziyaret edip ona karşı gelen insanları, tek taraflı olarak gücünü kabul etmeyenleri ezmeyi planlıyordu. Çok daha büyük bir ordu oluşturarak İmparatorluk'un her yanını kendi hükümdarlığı altında toplayacaktı.

Güne başlamaya hazır olan Volusia, kürsüsünden altın basamakları birer birer kat ederek indi. Elleriyle uzanınca hepsi öne atıldılar, avuçları kendininkine değdi. Kendilerinden biri gibi hissettikleri Volusia'ya tapınan kalabalık onu, aralarında yaşayan tanrıçayı kucaklıyorlardı. Bazıları ağlıyor, o ilerlerken yere kapaklanıyordu, kalabalıktan gittikçe artan sayıda insan en aşağıda üstlerine basıp geçmesi için etten bir köprü oluşturdular. Voluisa da öyle yaptı, sırtlarındaki yumuşak ete basarak geçti.

Ваша оценка очень важна

0
Шрифт
Фон

Помогите Вашим друзьям узнать о библиотеке

Скачать книгу

Если нет возможности читать онлайн, скачайте книгу файлом для электронной книжки и читайте офлайн.

fb2.zip txt txt.zip rtf.zip a4.pdf a6.pdf mobi.prc epub ios.epub fb3

Популярные книги автора