Морган Райс - Bulunmuş стр 8.

Шрифт
Фон

Caitlin bu düşünce karşısında şaşkına döndü. Korkuyla karışık bir saygıyla etrafına bakındı.

Burada olabilir miydi? diye düşündü.

Ne diyeceğini bilemiyordu ve görevlerinin daha da büyük bir önem taşıdığı hissini duyumsadı.

Caleb “Burada, bu zaman diliminde olabilir,” dedi. “Ama kesin Nasıra’da olup olmadığını bilmiyorum. Hayatı boyunca çok seyahat etti. Beytüllahim. Nasıra. Capernaum— ve tabi ki Kudüs. Zaten tam olarak onun yaşadığı zamanda olup olmadığımızdan bile kesin emin değilim. Ama eğer onun yaşadığı zamandaysak her yerde olabilir. İsrail büyük bir yerdir. Burada, bu şehirde olsa, bunu hissederiz.”

Caitlin meraklı bir şekilde “Ne demek istiyorsun?” diye sordu. “Burada olması nasıl hissedilebilir ki?”

“Bunu açıklayamam. Ama burada olsa anlarsın. Bu onun enerjisinden ileri geliyor. Daha önce yaşadığın hiçbir şeye benzemez.”

Birden Caitlin’in aklına bir şey geldi.

“Sen sahiden onunla tanıştın mı?” diye sordu.

Caleb yavaşça başını iki yana salladı.

“Hayır, çok yakınında bulunamadım. Bir defasında, aynı şehirde, aynı zamandaydım. Ve o yaydığı enerji o kadar baskındı ki. Daha önce hissettiğim hiçbir şeye benzemiyordu.”

Caleb “Bunu öğrenmenin tek bir yolu var,” dedi. “Hangi yılda olduğumuzu bilmemiz gerekiyor. Ama sorun şu ki, elbette şimdi kimse bizim gibi yılları saymaya başlamamıştır ve bu İsa öldükten sonra uzun zaman da böyle devam etmiştir. Sonuçta bizim takvimimiz onun doğum yılına dayanıyor. Ve o yaşadığı zaman kimse yılları İsa’nın doğumuna göre saymamıştır – birçok insan onun kim olduğunu bile bilmiyordu! Bu yüzden insanlara hangi yılda olduklarını sorsak bizim deli olduğumuzu düşünürler.”

Caleb ipucu arıyormuş gibi dikkatli bir şekilde etrafa baktı ve Caitlin de onun gibi yaptı.

Caleb yavaşça “Onun bu zamanda olduğunu seziyorum,” dedi. “Sadece burada değil.”

Caitlin önündeki köy benzeri şehri farklı bir gözle inceledi.

“Ama burası çok küçük ve sıradan bir köy gibi görünüyor,” dedi. “Benim hayal ettiğim gibi muhteşem, İncil’de geçtiğini düşündüğüm şehir değil. Diğer çöl şehirlerinden hiçbir farkı yok.”

Caleb “Haklısın,” dedi. “Ama burası onun yaşadığı yer. Öyle büyük bir yer değil. Ama o burada, bu insanların arasında yaşadı.”

Yürümeye devam ettiler ve sonunda bir köşeyi dönüp şehrin ortasındaki küçük bir meydana geldiler. Burası basit küçük bir meydandı, etrafında küçük yapılar yer alıyordu ve ortasında da bir kuyu vardı. Caitlin etrafına bakındı ve ellerinde değneklerle gölgede oturan ve boş, tozlu meydana bakan birkaç yaşlı adam fark etti.

Caitlin ve Caleb kuyuya doğru yürüdüler. Caleb uzandı, kuyunun üzerindeki paslı kolu çevirdi ve kola bağlı olan yıpranmış halatın ucundaki su dolu kova yavaşça yukarıya doğru çıkmaya başladı.

Caitlin uzandı, soğuk suya ellerini daldırarak suyu yüzüne çarptı. Su o sıcakta inanılmaz bir serinlik verdi. Yüzüne yeniden su çarptı, ardından uzun saçlarını ıslattı ve ferahlamak için ellerini saçlarının arasında gezdirdi. Hava tozlu ve yapış yapıştı ve bu soğuk su ona kendini cennete gibi hissettirmişti. Bir duş almak için her şeyini verirdi. Ardından Caitlin eğildi, eliyle biraz daha su aldı ve içti. Boğazı inanılmaz kurumuştu ve bu su ilaç gibi geldi. Caleb de aynısını yaptı.

Sonunda ikisi de kuyudan uzaklaşıp meydanı incelediler. Ne herhangi bir özel bina, ne de nereye gitmeleri gerektiğini gösteren özel bir işaret ya da bir ipucu vardı.

Caitlin sonunda “Peki şimdi nereye gideceğiz?” diye sordu.

Caleb ellerini gözlerine siper edip güneşten dolayı gözlerini kısarak etrafa baktı. O da Caitlin gibi ne yapacağını bilmez bir haldeydi.

Basit bir şekilde “Bilmiyorum,” dedi. “Beynim durdu sanki.”

Caleb “Başka yerlerde ve zamanlarda,” diye devam etti, “sanki kiliseler ve manastırlar daima ipuçlarımızı içinde barındırıyor gibiydiler. Ama bu zaman diliminde hiç kilise yok. Hıristiyanlık diye bir şey yok. Etrafta Hristiyan diye adlandırılan birileri yok. Ancak İsa öldükten sonra insanlar onun adına bir din yaratmaya başladılar. Bu zaman diliminde yalnızca bir din var. İsa’nın dini: Musevilik. Sonuçta İsa da Yahudiydi.”

Caitlin bütün bunları kavramaya çalıştı. Bütün bunlar çok karmaşıktı. İsa Yahudiyse o zaman bir sinagogda dua etmiş olması gerektiğini düşündü. Birden Caitlin’in aklına bir şey geldi.

“O zaman belki de ipucunu aramamız gereken en iyi yer İsa’nın dua ettiği yerdir. Bu durumda belki de bir sinagog bulmaya çalışmalıyız.”

Caleb “Sanırım haklısın,” dedi. “Nede olsa bunun dışında zamanın diğer tek dini, tabi eğer buna din denebilirse, paganizmdi— yani putlara tapmaydı. Ve ben İsa’nın bir pagan tapınağında ibadet etmeyeceğine eminim.”

Caitlin gözlerini kısarak yeniden çevreye bakındı, sinagoga benzeyen herhangi bir yapının bulunup bulunmadığını kontrol etti. Ama hiçbir şey bulamadı. Etraftaki her şey basit evlerden ibaretti.

“Hiçbir şey göremiyorum,” dedi. “Ve bana bütün yapılar aynıymış gibi geliyor. Hepsi sadece küçük evlerden ibaret.”

Caleb “Ben de hiçbir şey göremiyorum,” dedi.

Caitlin bütün bunları kavramaya çalışırken uzun bir sessizlik oldu. Caitlin’in zihnine bir sürü olasılık üşüşmüştü.

Caitlin “Babamın ve kalkanın bir şekilde bütün bunlarla bağlantılı olduğunu düşünüyor musun?” diye sordu. “Sence İsa’nın olduğu yerlere gitmemiz bizi babama götürecek mi?”

Caleb uzun bir süredir düşünüyormuş gibi gözlerini kıstı.

Sonunda “Bilemiyorum,” dedi. “Ama babanın çok büyük bir sırrı koruduğu belli. Bu yalnızca vampir ırkı için değil, bütün insanlık için korunan bir sır. Bu bir kalkan ya da bir silah olabilir, ama her neyse sonsuza kadar tüm insan ırkının doğasını değiştirecek. Bu kesinlikle çok güçlü bir sır olmalı. Ve bana öyle geliyor ki bize babanı bulmak için yardımcı olacak biri varsa, bu çok güçlü biri olmalı. İsa gibi. Bu bana mantıklı geliyor. Belki de aradığımız bir şeyi bulmak için önce bizi ona götürecek başka bir şeyi bulmak zorundayız. Ne de olsa pek çok kilidi açarak bizi buraya getiren senin haçın oldu ve neredeyse ipuçlarımızın hepsini kiliselerde ve manastırlarda bulduk.”

Caitlin bütün bunları idrak etmeye çalıştı. Babasının İsa’yı tanıması mümkün müydü? Babası İsa’nın havarilerinden biri miydi? Bu düşünce çok şaşırtıcıydı ve Caitlin’in gözünde babası daha da gizemli hale geldi.

Caitlin öylece kuyunun dibinde oturdu ve şaşkına dönmüş bir şekilde etrafındaki hareketsiz şehre baktı. Daha aramaya nereden başlayacağı konusunda bile bir fikri yoktu. Neredeyse hiçbir şey gözüne çarpmıyordu. Ve bundan da öte, bir an önce Scarlet’i bulmak için her şeyi gözden çıkarabileceğini hissediyordu. Evet, hiç olmadığı kadar babasını bulmak istiyordu; cebindeki dört anahtarın neredeyse yandığını hissediyordu, ama ortada onları kullanabileceği herhangi bir durum yoktu ve kafası Scarlet’le meşgulken, onun dışarda bir yerlerde yapayalnız olduğu düşüncesi içini parçalarken, babasını düşünmek bile zor geliyordu. Scarlet’in güvende olup olmadığını bile kim bilebilirdi ki?

Ama Scarlet’i bile nerede arayacağını bilmiyordu. Kendini inanılmaz bir şekilde umutsuz hissetti.

Ansızın, şehrin girişinde bir çoban belirdi, arkasında onu izleyen koyun sürüsüyle yavaşça şehir meydanına doğru yürüyordu. Üzerinde uzun beyaz bir elbise ve başında da onu güneşten koruyan bir başlık vardı; elindeki asayla Caitlin ve Caleb’e doğru yürüdü. Caitlin, önce doğruca kendilerine doğru yürüdüğünü düşündü. Ama sonra aslında kuyuya doğru yürüdüğünü anladı. Yalnızca su içmeye geliyordu ve Caitlin ve Caleb suyun önünü kesmişlerdi.

Ваша оценка очень важна

0
Шрифт
Фон

Помогите Вашим друзьям узнать о библиотеке

Скачать книгу

Если нет возможности читать онлайн, скачайте книгу файлом для электронной книжки и читайте офлайн.

fb2.zip txt txt.zip rtf.zip a4.pdf a6.pdf mobi.prc epub ios.epub fb3

Популярные книги автора