Сейфеддин Омер - Белый Тюльпан. Самые пронзительные турецкие рассказы ХХ века. Уровень 1 стр 4.

Шрифт
Фон

 Hayır, unutmuyorum. Onu size bırakıyorum. Sarayınızda, büyük bir padişah elçisine oturtacak seccadeniz, şilteniz bile yok Hem bir Türk, yere serdiği şeyi bir daha sırtına koymaz Bunu biliyor musunuz? dedi.

Geçtiği yollardan gece gündüz dörtnala döndü. Üsküdara girdiği zaman Muhsin Çelebinin cebinde tek bir akçe kalmamıştı. Süslü hademelerine dedi ki:

 Evlatlarım! Bindiğiniz atları, takımları, üstünüzdeki elbiseleri, belinizdeki işlemeli hançerleri size bağışlıyorum. Bana hakkınızı helal ediyor musunuz?

 Helâl olsun!

Cevabını alınca, onları başından savdı. Geniş bir nefes aldı. Evine uğramadan deniz kıyısına koştu. Bir kayığa atladı.

Sadrazamın konağına gitti. Mektubu, Şaha verdiğinde, hiçbir hakarete uğramadığını Şahın müsaadesini istemeden habersizce kalkıp İstanbula döndüğünü söyledi. Zaten sadrazam, onun vazifesini yapabileceğinden son derece emindi. Yollara, derebeylerine, aşiretlere dair bazı şeyler sordu. Çelebi kalkıp gideceği zaman:

 Ben satın almak istiyorum, oğlum, kaftanın burada mı? dedi.

 Hayır, getirmedim.

 Acemistanda[49] mı sattın?

 Hayır, satmadım.

 Çalındı mı?

 Hayır.

 Ya ne yaptın?

 Hiç!

Sadrazam ısrar etti, tekrar tekrar sordu. Kaftanın ne olduğunu bir türlü anlayamadı. Muhsin Çelebi, yaptığı ile iftihar edecek kadar küçük ruhlu değildi. O akşam Üsküdara döndü. Ertesi günü yedi bin altına geri almak için kendisini bulan sırmakeş Toroğluna da kaftanı ne yaptığını söylemedi. İstanbulda hiç kimse meşhur Pembe İncili Kaftanın nasıl, nerede, niçin bırakıldığını öğrenemedi. Tebriz sarayındaki macera, tarihin karınlığına karıştı, sır oldu. Fakat eski zengin Muhsin Çelebi, bu kaftan için girdiği borçları verip çiftliğini, mandırasını rehinden kurtaramadı. Elçilikten yadigâr kalan atı ile mücevher takımını satıp Kuzguncukta mini mini bir bahçe aldı. Onu ekip biçti. Ailesinin ekmeğini çıkardı. Ölünceye kadar Üsküdar pazarında zerzevatçılık etti. Pek fakir, pek acı, pek mahrum bir hayat geçirdi. Ama ne kimseye boyun eğdi, ne de bütün servetini bir anda yere atmakla gösterdiği fedakarlığa dair gevezelikler yaparak boşu boşuna pohpohlandı!

(Yeni Mecmua, C. I, 1917, sayı: 17)

УПРАЖНЕНИЯ

1. Заполните пропуски нужным словом.

a. Vezirler, sevgili padişahının sükûnunu bozmamayı en büyük _________ sayarlardı.

b. Sadrazam, Ben tam bu elçiliğe ____________ bir adam biliyorum, dedi.

c. Sadrazam bir an eteğine ____________________ bekledi.

d. Muhsin Çelebinin yaşı ____________________ geçiyordu.

e. Sadrazamın ____________________ hakkı vardı.


2. Составьте фразы, расставив слова в верном порядке.

a. gayet / giyinmişti / elçisi / Şah İsmailin / ağır

b. nafakalarını / verdi / altı aylık / ellerine

c. açık / Muhsin Çelebi / serbest adımlarla / girdi / kapıdan

d. tekrar tekrar / Sadrazam / sordu / ısrar etti

e. macera / Tebriz sarayındaki / karınlığına / tarihin / karıştı


3. Составьте словосочетания, соединив существительное с глаголом.

a. müsaade          1. etmek

b. rehine            2. istemek

c. ısrar             3. geçirmek

d. fiyat             4. sıkmak

e. dişler            5. vermek

f. haber            6. koymak

g. ele              7. artırmak


4. Ответьте на вопросы.

a. Bayezidin divanı nereye elçi göndermek istemişti?

b. Muhsin Çelebi, Şah İsmaile gitmek için hangi elbiseyi satın almıştı?

c. Muhsin Çelebi, Pembe İncili Kaftanın parasını nereden almıştı?

d. Muhsin Çelebi, Pembe İncili Kaftanı nerede bırakmıştı?

e. Muhsin Çelebi, elçilikten döndükten sonra ne yapmıştı?


5. Определите, верны (doğru) фразы, или нет (yanlış).

a. Bayezid-i Velinin karakteri son derece yumuşaktı.

b. Muhsin Çelebi, hazineden para almak istemedi.

c. Muhsin Çelebi bahçesini rehine koydu.

d. Muhsin Çelebi, Şah İsmailin sarayında oturamadı.

e. Muhsin Çelebi, Şah İsmailin sarayından yavaş yavaş döndü.

ОТВЕТЫ

1. a. Vezirler, sevgili padişahın sükûnunu bozmamayı en büyük vazifeleri sayarlardı.

b. Sadrazam, Ben tam bu elçiliğe münasip bir adam biliyorum, dedi.

c. Sadrazam bir an eteğine kapanılmasını bekledi.

d. Muhsin Çelebinin yaşı kırkı geçiyordu.

e. Sadrazamın şaşmaya hakkı vardı.


2. a. Şah İsmailin elçisi gayet ağır giyinmişti.

b. Altı aylık nafakalarını ellerine verdi.

c. Muhsin Çelebi, açık kapıdan serbest adımlarla girdi.

d. Sadrazam ısrar etti, tekrar tekrar sordu.

e. Tebriz sarayındaki macera, tarihin karınlığına karıştı.


3. a. 2. müsaade istemek просить разрешения;

b. 6. rehine koymak оставить в залог;

с. 1. ısrar etmek настаивать;

d. 7. fiyat artırmak повысить цену;

e. 4. dişler sıkmak стиснуть зубы;

f. 5. haber vermek сообщать;

g. 3. ele geçirmek захватывать.


4. a. Bayezitin divanı İrana Şah İsmaile elçi göndermek istemişti.

b. Muhsin Çelebi, Şah İsmaile gitmek için kaftan satın almıştı.

c. Muhsin Çelebi, Pembe İncili Kaftanı almak için çiftliğini, mandırasını, evini, dükkanlarını, bahçesini rehine koydu.

d. Muhsin Çelebi, Pembe İncili Kaftanı Şah İsmailin sarayında bırakmıştı.

e. Muhsin Çelebi, elçilikten kalan atı ve mücevher takımını sattı ve küçük bir bahçe satın aldı.


5. a. doğru.

b. doğru, Muhsin Çelebi, Hazineden bir pul almam, dedi.

c. doğru.

d. yanlış, çünkü Muhsin Çelebi sırtından Pembe İncili Kaftanı çıkardı, yere serdi ve üzerine bağdaş kurdu.

e. yanlış, çünkü Muhsin Çelebi gece gündüz dörtnala döndü.

Beyaz Lâle

Hudutta bozulan ordu iki günden beri[50] Serezden[51] geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve kırmızı, giysileri paramparça idi. Dursalar düşeceklermiş gibi, omuzlarındaki çamurlu tüfeklerin altında iki büklüm olmuş; yorgun ve perişan, ağır ağır yürüyorlardı.

Askerin çekilmesi bitince Bulgarlar, Türk mahallelerinde gezinmeye başladılar. Şehrin Rum ve Bulgar olmayan kısmı[52] derin bir sükût içinde uyuyordu. Bütün perdeler inmişti. Kafeslerde heyecanlı gölgeler oynaşıyor, sararmış erkekler demirleri vurulmuş kapıların arkasında kalplerinin çarpıntısını dinler gibi, bütün gün bütün gece pinekliyorlardı.

Bu sıkıcı, bu üzücü sükûnet çok sürmedi. Ertesi gün Bulgar ordusu mızıka çalarak şehre girdi, hükümeti ve kışlaları doldurdu. Aynı zamanda birçok komitacı[53] da karınca gibi sokaklara üşüşmüştü. Galipler sevinçlerinden bir yerde duramıyorlar, ayaklarında görünmez kanatlar varmış gibi, oraya buraya koşuyorlardı.

Şehrin yağmasının ve ahalinin katliamının intizamını belirtmek ve usule göre idare etmek, Binbaşı Radko Balkaneskinin vazifesiydi. O, daha içeri girilmeden merkez kumandanı tarafından tayin edildi.

Bu, gayet mükemmel tahsil ve terbiye görmüş bir gençti. Lise öğrenimini İstanbulda Galatasaray Sultanisinde bitirmiş, bin dokuz yüzde Sofya Harp Okulundan çıkmış, birkaç sene sonra yedek orduya geçmişti. Asil ve zengin bir çiftçi olan babasının bitmez tükenmez denilen parasıyla[54] yaşıyor, hayatının bir kısmını çılgın eğlencelerle, bir kısmını da milli işlerle, yani Makedonya teşkilatıyla[55], bomba amirliğiyle geçiriyordu. Bekârdı. Evlenmeye vakit bulamamıştı. Çünkü hayatının bütün yazlarını Makedonyada geçirir, teşkilatı teftiş eder, komite mahkemesince verilip de nasılsa uygulanmayan muallâk ve mukaddes kararları yerine getirirdi. Çok zengin olduğundan paranın önemi yoktu. Bütün ruhu, bütün mevcudiyeti hayalde toplanmış: Büyük Bulgaristan İmparatorluğu

Elbise giydirilmiş bir tunç kadar güzel ve mütenasip vücudu vardı. Boyu uzundu, yalnız biraz fazla semizdi. Sol kolunu yürürken ve ayakta dururken hep kalçasına dayardı. Az lâkırtı söyler, sık ve siyah kaşlarının altında asla kırpmadığı iri, parlak, sabit ve siyah gözlerini hep önüne dikerdi.

Ваша оценка очень важна

0
Шрифт
Фон

Помогите Вашим друзьям узнать о библиотеке

Скачать книгу

Если нет возможности читать онлайн, скачайте книгу файлом для электронной книжки и читайте офлайн.

fb2.zip txt txt.zip rtf.zip a4.pdf a6.pdf mobi.prc epub ios.epub fb3