Морган Райс - Ölümlülerin Rüyasi стр 10.

Шрифт
Фон

“İntikam mı?” dedi Akorth. “Delirdin mi? Toprağın altındayız, demir parmaklıklar ardındayız ve İmparatorluk muhafızları başımızda bekliyor. Bütün adamlarımız öldü. Düşman bir şehrin ve ordunun orta yerindeyiz. Altınlarımızın tamamını kaybettik. Planlarımız yerle bir oldu. Ne tür bir intikam alabiliriz?”

“Her zaman bir yol vardır,” dedi Ario kararlılıkla. Merek’e baktı.

Herkes Merek’e bakınca, Merek kaşlarını çattı.

“İntikam konusunda uzman değilim,” dedi. “Beni rahatsız edenleri öldürürüm. Beklemem.”

“Ama sen usta bir hırsızsın,” dedi Ario. “Tün hayatını bir hapishane hücresinde geçirdiğini kendin söyledin. Bizi buradan mutlaka kurtarabilirsin.”

Merek dönüp hücreyi, parmaklıkları, pencereleri, anahtarları ve muhafızları bir uzmanın keskin bakışlarıyla inceledi. Her şeye dikkatle baktıktan sonra, sıkkın bir ifadeyle onlara baktı.

“Burası sıradan bir hücre değil,” dedi. “Bir Finia hücresi olmalı. Masraftan hiç kaçınmamışlar. Hiçbir zayıf noktası veya çıkış yolu yok. Keşke size başka bir şey söyleyebilseydim.”

Godfrey yoğun duygulara kapılıp diğer tutsakların koridordan gelen çığlıklarını duymamaya çalıştı; hücrenin kapısına yürüyüp alnını soğuk ve kalın demire yasladı ve gözlerini yumdu.

“Onu buraya getirin!” diye kükredi birisi baş koridorda.

Godfrey gözlerini açtı, başını çevirdi ve birkaç İmparatorluk muhafızlarının bir tutsağı koridorda sürüklediklerini gördü. Bu mahkûmun omzundan göğsüne sarkan kırmızı bir kuşak vardı ve hiç direnmeden adamların arasında kendini bırakmış bir halde yürüyordu. Hatta adamlar yaklaştıkça, Godfrey adam baygın olduğu için muhafızların onu sürüklemek zorunda kaldıklarını gördü. Adamda ciddi bir sorun olduğu belliydi.

“Bana bir başka veba kurbanı mı getirdin?” diye bağırdı muhafız küstah bir tavırla. “Onu ne yapmamı bekliyorsun?”

“Bizi ilgilendirmez!” diye bağırdı diğerleri.

Nöbet tutmakta olan muhafız korkuyla ellerini havaya kaldırdı.

“Ona dokunmam!” dedi. “Onu şuraya koyun… Diğer vebalılarla birlikte çukura götürün.”

Muhafızlar şaşkın şaşkın ona baktılar.

“Ama adam henüz ölmedi,” dediler.

Muhafız kaşlarını çattı.

“Umurumda mı olduğunu sanıyorsunuz?”

Muhafızlar bunları dinlerken birbirlerine baktılar ve adamı hapishane koridorunda sürükleyerek kocaman bir çukura attılar. Godfrey çukurun aynı kırmızı kuşaklardan takmış bir sürü cesetle dolu olduğunu fark etti.

“Ya kaçmaya çalışırsa?” dedi muhafız diğerlerine bakmadan önce.

Yüksek rütbeli komutanın suratında gaddarca bir gülümseme belirdi.

“Vebanın bir adama ne yaptığını biliyor musun?” dedi. “Adam sabaha kadar ölmüş olur.”

İki muhafız dönüp uzaklaşırlarken, Godfrey başında muhafız olmayan o çukurda yatan veba kurbanına baktı ve aklına bir fikir geldi. O kadar çılgınca bir şeydi ki işe yarayabilirdi.

Akorth’la Fulton’a döndü.

“Bana yumruk atın,” dedi.

Arkadaşları şaşkınlıkla ona baktılar.

“Bana yumruk atın dedim!”

İki arkadaşı başlarını salladılar.

“Çıldırdın mı?” dedi Akorth.

“Sana yumruk atmam,” dedi Fulton hemen. “Hak ediyorsun, ama atmam.”

“Bana yumruk atın dedim!” dedi Godfrey. “Sert bir yumruk atın ve burnumu kırın! HEMEN!”

Ama Akorth ve Fulton arkalarını döndüler.

“Kafayı sıyırdın,” dediler.

Godfrey bu sefer Merek ve Ario’ya döndü, ama onlar da geri çekildiler.

“Bu her neyle ilgiliyse, bulaşmak istemiyorum,” dedi Merek.

Birden, hücredeki diğer tutsaklardan biri Godfrey’in yanına geldi.

“Kulak misafiri olmadan edemedim,” dedi sırıtıp eksik dişlerini sergileyerek. Godfrey adamın leş gibi nefesini hissetti. “Seni sırf susturmak için memnuniyetle yumruk atarım! Bir daha rica etmene gerek yok.”

Tutsak adam elini savurdu ve elinin kemikli kısmı Godfrey’in bununa indi. Godfrey çığlık atıp burnunu tutarken, kafatasının her yanına keskin bir acı yayıldığını hissetti.

Suratının her yanına ve gömleğine kanlar sıçradı. Acıyla gözleri yandı ve bir süre bir şey göremedi.

“Şimdi, şu kuşağı almam gerek,” dedi Godfrey Merek’e. “Benim için alabilir misin?”

Merek şaşkınlıkla bakışlarını koridora ve çukurda bayın yatan tutsağa çevirdi.

“Neden?”

“Sen sadece dediğimi yap.”

Merek kaşlarını çattı.

“Belki bir şeyleri birbirine bağlarsam, oraya ulaşabilirim,” dedi. “Uzun ve ince bir şey gerek.”

Merek kendi yakasının altından bir parça tel çıkardı; bunu açtığında, işine yarayacak kadar uzun olduğunu gördüler.

Merek hücrenin parmaklıklarından ileriye uzandı, muhafızın dikkatini çekmemeye çalıştı ve teli uzatıp kuşağı almaya çalıştı. Tel biraz toprak zeminde ilerledi, ama parmaklıklardan sadece bir parça ötede kaldı.

Merek tekrar tekrar denedi, ama sürekli olarak dirseği parmaklıklara takılıyordu. Kolu yeteri kadar ince değildi.

Muhafız onlara doğru bakınca, Merek hemen teli görmesin diye geriye çekti.

“Ben deneyeyim,” dedi Ario muhafızın arkasını döndüğünü görünce öne çıkıp.

Ario uzun teli aldı, kolunu dışarı uzattı ve kolları çok daha ince olduğundan ta omzuna kadar dışarı çıktı.

O fazladan birkaç santim istediklerini yapmaları için yeterli oldu. Telin kıvrık ucu kırmızı kuşağın tam ucuna kadar geldi ve Ario onu kendisine çekti. Diğer yöne bakmakta olan muhafız uyuklayıp başı düşünce ve birden başını kaldırıp etrafına bakınınca hemen durdu. Hepsi ter içinde beklediler ve adamın diğer yöne bakması için dua ettiler. Muhafız yine uyuklamaya başlayana dek onlara çok uzun bir süre gibi gelen dakikalar boyunca beklediler.

Ario kuşağı gitgide kendisine çekti, hapishanenin zemininde sürükledi ve en sonunda parkalıkların arasından hücreye soktu.

Godfrey elini uzatıp kuşağı aldı ve üstüne taktı. Diğerleri korkuyla geri çekildiler.

“Ne yapıyorsun?” dedi Merek. “O kuşağa veba bulaşmıştır. Hepimizi hasta edebilirsin.”

Hücredeki diğer tutsaklar da geriye çekildiler.

Godfrey Merek’e döndü.

“Şimdi, öksürmeye başlayıp durmayacağım,” dedi kuşağı takıp. Planı daha da somutlaşmıştı. “Muhafız geldiğinde, kanı ve bu kuşağı görecek. Ona vebaya yakalandığımı ve beni ayrı bir yere koymayıp hata ettiklerini söyleyin.”

Godfrey hiç vakit kaybetmedi.  Şiddetle öksürmeye, suratındaki kanı daha da gözüksün diye her yanına sürmeye koyuldu. Hayatında hiç öksürmediği kadar öksürdü ve en sonunda kapının açılıp adamın içeri girdiğini duydu.

“Arkadaşınızı susturun,” dedi muhafız. “Analdınız mı?”

“O, arkadaşımız değil,” dedi Merek. “Sadece tanıştığımız bir adam. Vebaya yakalanmış bir adam.”

Muhafız şaşkınlıkla aşağı baktı ve kırmızı kuşlağı fark edince gözleri irileşti.

“Buraya nasıl girdi?” dedi. “Ayrı bir yerde olması gerekirdi.”

Godfrey daha da öksürmeye devam etti. Tüm bedeni öksürdükçe krize girmiş gibi sarsılıyordu.

Çok geçmeden iri ellerin onu yakalayıp dışarı sürüklediği ve fırlattığını fark etti. Koridorda sendeledi ve muhafız onu son bir kez itince, veba hastalarıyla birlikte çukura düştü.

Godfrey hastalıklı cesetlerin üstünde derin nefes almamaya çalışarak yattı, başını çevirmeye ve adamın bulaşıcı hastalığını içine çekmemeye çalıştı. Hastalanmasın diye içinden dua etti. Orada öylece kalacağı için uzun bir gece olacaktı.

Ama artık başında bekleyen kimse yoktu. Sabah olduğunda kalkacaktı.

Sonra da saldırıya geçecekti.

SEKİZİNCİ BÖLÜM

Thorgrin okyanusun dibine çekildiğini, buz gibi suya batarken kulaklarında basınç oluştuğunu ve adeta bir milyon tane hançerin üstüne saplandığını hissetti. Ama daha da derinlere bakarken, çok tuhaf bir şey oldu: ışık dineceğine daha da parlak hale gelmeye başladı. Ellerini kollarını sallarken, suya batarken, denizin ağırlığıyla aşağı çekilirken, aşağı baktı ve bir ışık bulutu arasında görmeyi beklediği son kişiyi gördü: annesini. Annesi ona gülümsedi. O kadar çok parıldıyordu ki, Thorgrin yüzünü bile zor görüyordu. Annesi sevgiyle ona kollarını uzatınca, Thorgrin dosdoğru ona doğru batmaya başladı.

Ваша оценка очень важна

0
Шрифт
Фон

Помогите Вашим друзьям узнать о библиотеке

Скачать книгу

Если нет возможности читать онлайн, скачайте книгу файлом для электронной книжки и читайте офлайн.

fb2.zip txt txt.zip rtf.zip a4.pdf a6.pdf mobi.prc epub ios.epub fb3

Популярные книги автора