Морган Райс - Ölümlülerin Rüyasi стр 9.

Шрифт
Фон

Adamları emrine uydu ve derhal harekete geçtiler; platformu diğer tarafta indirmeye hazırlanırlarken, adamlardan birisi tereddütle liderlerine baktı.

“Kral’ın kanunlarına karşı geliyorsun,” dedi. “Yamaca yabancılar alınmaz. Asla.”

Liderleri kararlılıkla ona baktı.

“Hiçbir yabancı bugüne dek kapılarımıza varmayı başaramadı.”

“Kral seni bu yüzden tutsak edebilir,” dedi şövalye.

Ama komutan vazgeçmedi.

“Bu, göze aldığım bir risk.”

“Yabancılar için mi? Beş para etmez çöl göçebeleri için mi?” dedi şövalye şaşkınlıkla. “Bu insanların kim olduğunu bile bilmiyoruz.”

“Tüm hayatlar değerlidir. Dahası, şerefim hapiste geçireceğin bir ömre bedel.”

Liderleri onları beklemekte olan adamlarına başıyla bir işaret verdi ve Gwen kendisini bir anda bir şövalyenin kollarında buldu. Adamın metal zırhının sırtına battığını hissetti. Dağ yamacının tepsinde geniş ve düz taş bir zeminde yürüdüklerini gördü. Açıklık alan yüz metre genişliğinde olabilirdi. Epeyi yürüdüler ve Gwen kendisini şövalyenin kollarında çok uzun süredir olmadığı kadar rahat hissetti. O anda, içinden ona teşekkür etmek geçiyordu, ama ağzını bile açamayacak kadar yorgundu.

Siperlerin diğer tarafına vardılar ve şövalyeler onları yeni bir platforma koyup yamacın diğer tarafına indirmeye hazırlanırken, Gwen ileriye bakıp nereye gideceklerini gördü. Asla ama asla unutmayacağı, nefes kesecek kadar etkileyici bir manzaraydı. Çölden bir sfenks gibi, kocaman bir daire biçiminde yükseliyordu. Öylesine genişti ki, bulutların arasında gözden kayboluyordu. Bunun koruyucu bir duvar olduğunu fark etti. Yamacın diğer tarafında ve aşağıda bir okyanus kadar büyük, çöl güneşlerinin altıdan parıldayan masmavi bir göl gördü. Mavinin canlılığı, tüm o su manzarası nefesini kesti.

Gölün ardındaysa, ufukta kocaman bir diyar gördü. O kadar uçsuz bucaksız bir yerdi ki nerede sona erdiğini bile göremiyordu. Şok içinde canlı, yemyeşil, hayat saçan bir yer olduğunu fark etti. Göz alabildiğince uzanan tartlalar, meyve ağaçları, ormanlar, üzüm bağları ve meyve bahçeleriyle doluydu. Hayat taşan bir yerdi. Hayatında gördüğü en güzel, en resmi andıran yerdi.

“Hoş geldiniz, leydim,” dedi liderleri. “Yamacın ötesindeki diyardasınız.”

YEDİNCİ BÖLÜM

Godfrey kıvrılarak yattığı yerde rüyalarını bölen o dinmek bilmemiş ısrarcı inleme sesiyle uyandı. Ağır ağır uyandı; uyanık mı yoksa o bitmek bilmez kâbusunda mı olduğunu anlayamadı. Loş ışıkta gözlerini kırpıştırdı ve rüyasının etkisinden sıyrılmaya çalıştı. Kendisini iplere bağlı bir kukla olarak görmüştü; Finialılar tarafından tutulan Volusia duvarlarından sarkıtılmıştı; adamlar ipleri aşağı yukarı çekiyor, Godfrey’in kolları ve bacakları şehrin girişinin üstünde sallanıyordu. Bu şekilde, binlerce vatandaşının gözlerinin önünde katledilişini, Volusia sokaklarının kanla kaplanışını izlemeye zorlanıyordu. Ne vakit katliamın sona erdiğini düşünecek olsa, Finialı adam ipleri tekrar çekiyor, onu aşağı yukarı oynatıyor, bunu sürekli olarak tekrarlıyordu…

Nihayet, Godfrey o inleme sesiyle uyandı, yana döndü ve başı fena halde zonklarken inleme sesinin birkaç adım ötesinde nereden geldiğine baktı. Akorth ve Fulton yanında yerde yatıyorlardı ve ikisi de her yerleri siyah ve mor çürüklerle kaplanmış bir halde inliyorlardı. Yakınlarında olan Merek ve Ario da taş zemine serilmiş durumdaydı. Godfrey orasının bir hapishane hücresi olduğunu hemen anladı. Hepsi çok feci dayak yemiş gibiydi… Ama en azından hepsi bir aradaydı ve görebildiği kadarıyla nefes alıp veriyorlardı.

Godfrey o anda hem rahatladı, hem de perişan hissetti. Şahit olduğu tuzaktan sonra, hayatta olduğuna, oradaki Finialılar tarafından katledilmediğine inanamıyordu. Ama bir yandan da adeta içi boşalmıştı ve suçluluk duygusuna kapılmıştı. Darius’la diğerlerinin Volusia duvarlarının ardında tuzağa düşmesinin sorumlusunun kendisi olduğunu biliyordu. Bunlar sırf saflığı yüzünden başına gelmişti. Finialılara nasıl güvenmek gibi bir aptallık etmişti?

Godfrey gözlerini yumup başını salladı, bu anıları unutmak istedi; keşke o gece daha farklı şeyler olsaydı diye düşündü. Darius’u ve diğerlerini aptallık edip katledilecek koyunlar gibi şehre yönlendirmişti. Zihninde tekrar tekrar canlarını kurtarmaya, kaçmaya çalışan o adamların çığlıklarını duyuyor, sesler beyninde yankılanıyor ve ona hiç huzur vermiyordu.

Godfrey kulaklarını elleriyle kapatıp sesleri dindirmeye, her ikisi de çürükleri ve sert taş bir zeminde gece uyumuş olmaları yüzünden inleyip duran Akort’la Fulton’ın seslerini yok etmeye çalıştı.

Doğruldu, başının adeta milyon parçaya ayrıldığını hissetti ve etrafına bakınınca içinde kendisinin, arkadaşlarının ve tanımadığı birkaç kişinin daha olduğu ufak bir hücrede olduklarını gördü. Hücrenin o hali ona ölümün kısa sürede gelebileceğini hatırlattı ve bu onu bir parça rahatlattı. O hücrenin diğerinden daha farklı olduğu, yakında ölecek tutsakların tutulduğu bir yer olduğu belliydi.

Godfrey uzaklardan bir yerden sürüklenen bir tutsağın bir koridordan gelen çığlıklarını duydu ve orasının gerçekten de infaz edileceklerin tutulduğu bir yer olduğunu anladı. Volusia’da farklı infazlar yapıldığını duymuştu ve kendisinin ve diğerlerinin günün ilk ışıklarında zorla dışarıya çıkartılıp arenada harcanacaklarını anladı. Böylece, şehir halkı gerçek gladyatör savaşları başlamanda önce onların Razifler tarafından parçalanarak öldürülüşünü izleyebilecekti. Bu yüzden onları o kadar süre canlı tutmuşlardı. En azından, artık her şey mantıklı geliyordu.

Godfrey apar topar elleriyle dizlerinin üstünde doğruldu, uzanıp arkadaşlarını dürtükledi ve uyandırmaya çalıştı. Başı dönüyor, şişliklerle ve çürüklerle dolu bedeninin her yanı sızlıyordu ve kıpırdamak canını yakıyordu. Hatırladığı son şey bir askerin ona vurmasıydı. Bayıldıktan sonra da epeyi tartaklanmış olmalıydı. Hain ödlekler olan Finialıların onu kendilerinin öldürmeye cesaret edemediği belliydi.

Godfrey alnını tuttu ve içki içmediği halde o kadar ağrıdığına şaştı. Dengesini sağlayamadan, dizleri titreye titreye ayağa kalktı ve karanlık hücrede etrafına bakındı. Tek bir muhafız parmaklıkların dışında sırtını onlara dönmüş, içerisini pek de izlemeden duruyordu. Ama bu hücrelerde hem çok sayıda kilit vardı, hem de kalın demir parmaklıklar. Godfrey bu sefer kolay kolay kaçamayacaklarını anladı. Bu sefer, ölene dek içeride hapsolmuşlardı.

Akorth, Fulton, Ario ve Merek yavaş yavaş ayağa kalktıklar ve onun gibi etraflarına bakındılar. Godfrey arkadaşlarının gözlerindeki şaşkınlığı ve korkuyu görebiliyordu… Tabii, bir de olanları hatırlamaya başladıklarında hissettikleri pişmanlığı.

“Hepsi öldü mü?” diye sordu Ario ona.

Godfrey ağır ağrı evet der gibi başını sallarken midesine bir ağrı saplandığını hissetti.

“Bizim suçumuz. Onları yarı yolda bıraktık,” dedi Merek.

“Evet, bizim suçumuz,” dedi Godfrey çatlak bir sesle.

“Sana Finialılara güvenmemeni söylemiştim,” dedi Akorth.

“Mesele bunların kimin suçu olduğu değil, bu konuda ne yapacağımız,” dedi Ario. “Kardeşlerimizin boş yere ölmesine izin mi vereceğiz? Yoksa intikam mı alacağız?”

Godfrey genç Ario’nun ne kadar ciddi olduğunu fark edince, tutsak alınıp öldürülmek üzere olduğu halde yıkılmaz bir kararlılık sergilemesinden etkilendi.

Ваша оценка очень важна

0
Шрифт
Фон

Помогите Вашим друзьям узнать о библиотеке

Скачать книгу

Если нет возможности читать онлайн, скачайте книгу файлом для электронной книжки и читайте офлайн.

fb2.zip txt txt.zip rtf.zip a4.pdf a6.pdf mobi.prc epub ios.epub fb3

Популярные книги автора