Морган Райс - Sevilmiş стр 7.

Шрифт
Фон

“Jimbo, sakinleş” dedi Sam iri yarı çocuğa.

İşte koruyucu Sam buydu. Ne olursa olsun onu hâlâ ko- ruyordu. “Kendisi bir baş belasıdır; ama öyle demek isteme- di. Hâlâ benim kardeşim ne de olsa. Rahatla.”

“Aynen öyle demek istedim” diye bağırdı Caitlin, hiç olmadığı kadar öfkelenerek. “Siz kendinizi havalı falan mı sanıyorsunuz? Küçük kardeşimin kafasını iyi yapacaksınız ha? Hepiniz  boş gezenin boş kalfasısınız. Sizden  ne köy olur ne kasaba. Eğer kendi hayatınızın içine etmek isti- yorsanız buyurun,  hiç durmayın;  ama Sam’i buna karış- tırmayın!”

Jimbo, eğer bu mümkünse,  daha kızmış görünüyordu. Ona doğru tehditkâr birkaç adım attı.

“Bakın burada kim varmış. Öğretmen hanım. Cici anne- cik. Bize ne yapmamız gerektiğini söylemeye gelmiş!”

Bir kahkaha tufanı koptu.

“Neden  sen ve kılıbık erkek arkadaşın gelip şansınızı üs- tümde denemiyorsunuz?”

Jimbo ileri çıkıp kocaman avucunu kaldırdı ve Caitlin’in omzunu itti.

Büyük hataydı.

Caitlin’in içindeki öfke, kontrol edebileceği sınırı ezip ge- çerek patladı. Jimbo’nun parmağı ona değer değmez şimşek hızıyla uzandı ve bileğini kapıp ters çevirdi. Bileği kırılırken yüksek bir çatlama sesi çıkardı.

Bileğini sırtına dayayıp yukarıya kaldırdıktan sonra onu önce yüzü düşecek şekilde yere doğru itti.

Çaresiz bir şekilde yüzüstü yere düşmesi bir saniye alma- dı. Caitlin  ileri çıkıp ayağını ensesine koydu ve onu sıkıca yere yapıştırdı.

Jimbo acı içinde bağırdı.

“Aman Tanrım, bileğim, bileğim! Seni adi kaltak! Bileği- mi kırdın!”

Sam, tüm diğerleri gibi sarsıldığını belli eden bakışlarıyla ayağa kalktı. Gerçekten  şoka girmiş gibi duruyordu. Ufak kız kardeşi bu kadar iri yarı bir adamı, bu kadar hızlı nasıl alt eder aklı almıyordu.

“Özür dile” diye hırladı Jimbo’ya. Çıkarttığı ses karşısın- da şaşırmıştı. Tıpkı bir hayvan gibi gırtlağından konuşuyor- muş gibi duruyordu.

“Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim!” diye bağırdı Jim inleyerek.

Caitlin onu bırakmak, bu kadarıyla yetinmek istiyorduy- sa da içinde bir yer bunu yapamıyordu. Hiddet onu aniden ve çok kuvvetli  bir şekilde ele geçirmişti. Öylece  içinden atamıyordu. Hâlâ ilerlemeye, artmaya devam ediyordu. Bu çocuğu öldürmek istiyordu. Aklın almayacağı bir şeydi; ama gerçekten istiyordu.

“Caitlin!” diye bağırdı  Sam. Caitlin sesindeki korkuyu duyabiliyordu. “Lütfen!”

Ancak Caitlin içinden geleni durduramıyordu. Bu çocu- ğu gerçekten öldürecekti.

Tam o sırada bir havlama sesi duydu ve gözünün ucuy- la köpeği gördü. Köpek sıçramıştı, havadaydı ve keskin dişi tam boğazına doğru geliyordu.

Caitlin aniden tepki verdi. Jimbo’yu bırakıp tek bir hare- ketle köpeği havada yakaladı. Onu yukarı kaldırdı, karnın- dan tuttu ve fırlattı.

Köpek öyle bir hızla uçtu ki önce üç, sonra beş metreyi, sonra odanın diğer tarafındaki ahşap duvarı geçip dışarı fır- ladı. Köpek diğer tarafa doğru uçarken duvardan yüksek bir çatlama sesi geldi.

Odadaki herkes Caitlin’e baktı. Az önce tanıklık ettikleri şeyin ne olduğunu çıkartamıyorlardı. Kesinlikle insanüstü bir güç, hıza dayalı bir eylemdi ve mümkün olan hiçbir açık- laması yoktu. Orada öylece, ağızları beş karış açık bakakal- dılar.

Caitlin içindeki  duyguların  onu esir aldığını  hissetti. Öfke. Üzüntü. Ne hissettiğini tam olarak bilmiyor ve artık kendine güvenmiyordu. Konuşacak durumda değildi. Bu- radan çıkmalıydı. Sam’in gelmeyeceğini biliyordu. O artık başka birine dönüşmüştü.

Kendisi de öyle.

Üçüncü Bölüm

Caitlin  ve Caleb nehrin  kıyısından  sessizce yürüyorlar- dı. Hudson’ın bu tarafı pek bir ihmal edilmişti; artık çalışmayan fabrikalar ve kullanılmayan  benzin depolarıyla doluydu. Nehrin bu yakasının hâli perişan olsa da sessiz ve sakindi. Caitlin  nehre doğru baktığı zaman bu soğuk mart gününde, nehrin üstünde yol alıp hafifçe parçalanan buzları gördü. Havadaki tek ses, onların çıkardığı hassas ve dikkat edilirse duyulabilecek  çatırdamalardı. Başka bir dünyadan gelmiş gibi duruyorlardı; hafif bir pus etrafı kaplarken ışık- ları tuhaf  şekillerde yansıtıyorlardı.  Caitlin şu büyük  buz kütlelerinden birinin üstüne oturup o nereye giderse onunla gitmek istedi bir an.

Her ikisi de kendi alemlerine dalmış hâlde sessizce yürü- yorlardı. Caitlin,  Caleb’in  önünde o şekilde hiddetlendiği için utanıyordu. Bu kadar vahşileştiği, içinde meydana gelen şeyleri durduramadığı için utanıyordu.

Aynı zamanda kardeşi adına,  o bu şekilde davrandığı  ve böyle aylaklarla takıldığı için utanıyordu. Onun daha önce hiç böyle davrandığını görmemişti. Caleb’i  buna maruz kalmak zorunda bıraktığı için utanıyordu. Onu ailesiyle tanıştırmak için harika bir yoldu gerçekten! Onun hakkında kim bilir ne düşünüyordu. Her şeyden çok canını yakan şey buydu.

Hepsinden kötüsü, buradan sonra nereye gidecekleri so- rusu canını sıkıyordu.  Babasını bulmak  konusunda en iyi umudu Sam olmuştu. Başkaca bir fikri yoktu. Eğer olsaydı onu kendisi yıllar önce bulmuş olurdu. Caleb’e ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. Acaba şimdi yanından gidecek miy- di? Elbette gidecekti. Kendisinin  ona hayrı dokunacak bir tarafı yoktu ve onun bulması gereken bir kılıç vardı. Ne diye onunla kalsındı ki?

Sessizce yürürlerken içini bir tedirginlik kapladı. Caleb’in ona gideceğini  söylemek  niyetiyle  kelimelerini  dikkatlice seçmek için doğru zamanı beklediğini düşünüyordu. Tıpkı hayatındaki diğer herkesin yaptığı gibi.

“Gerçekten çok üzgünüm”  dedi sonunda yumuşak bir şekilde. “Orada öyle davrandığım için. Kontrolümü kaybet- tiğim için özür dilerim.”

“Üzülme. Sen yanlış bir şey yapmadın. Öğreniyorsun ve çok güçlüsün.”

“Aynı zamanda kardeşim öyle davrandığı için de özür di- lerim.”

Caleb gülümsedi. “Eğer yüzyıllar içinde öğrendiğim tek bir şey varsa o da aileni kontrol edemeyeceğindir.”

Sessizce yürümeye devam ettiler. Caleb nehre doğru baktı.

“Yani?” diye sordu sonunda. “Şimdi ne yapıyoruz?”

Caleb durdu ve ona baktı.

“Gidecek misin?” diye sordu tereddüt ederek.

Caleb derin düşüncelere dalmış gibi bakmaya devam etti.

“Babanın  olabileceği başka bir yer biliyor musun? Onu tanıyan başka biri? Herhangi bir şey?”

Caitlin  bunları zaten düşünmüştü. Hiçbir  şey bilmiyor- du. Mutlak anlamda hiçbir şey. Başını iki yana salladı.

“Bir şeyler olmalı” dedi Caleb empati kurarak, “Zorla bi- raz. Hatıraların falan. Kafanda hiçbir anı yok mu?”

Caitlin hafızasını zorladı. Gözlerini kapayıp kendini ger- çekten hatırlamaya zorladı. Kendisine defalarca aynı soruyu sordu. Babasını rüyalarında o kadar fazla görmüştü ki artık hangisinin rüya, hangisinin gerçek olduğunu  hatırlayamı- yordu. Kendisini bahçede koşarken ve babası uzaktayken, ardından o yaklaşmaya çalışınca babası gittikçe uzaklaşırken, defalarca gördüğü aynı rüyayı zaten ezbere biliyordu. Ancak bu o değildi. Onlar sadece rüyaydı işte.

Bir de küçükken onunla bir yerlere gittiğine  dair sah- neler vardı. Yazın, diye düşündü içinden. Okyanusu hatır- ladı; ılıklığını,  gerçekten ılık oluşunu. Bunun  gerçek olup olmadığından emin değildi. Her şey daha da bulanıklaşıyor gibiydi. Bu kumsalın tam olarak nerede olduğunu hatırlaya- mıyordu.

“Çok özür dilerim” dedi. “Keşke elimde bir şey olsaydı. Senin için değilse bile benim için. Ancak yok. Nerede ol- duğu ya da onu nasıl bulacağım konusunda konusunda en ufak bir fikrim yok.”

Caleb yüzünü nehre doğru döndü. Derin derin iç çekti. Buza baktığında gözleri yine renk değiştirdi; bu sefer deniz grisiydiler.

Caitlin zamanın yaklaştığını hissediyordu.  Her an ona doğru dönüp haberleri verebilirdi. Terk ediyordu işte. Artık onun işine yaramazdı.

Ваша оценка очень важна

0
Шрифт
Фон

Помогите Вашим друзьям узнать о библиотеке

Скачать книгу

Если нет возможности читать онлайн, скачайте книгу файлом для электронной книжки и читайте офлайн.

fb2.zip txt txt.zip rtf.zip a4.pdf a6.pdf epub ios.epub fb3

Популярные книги автора